RIZAEN SATIŞ
İcra İflas Kanunu modern hukuka uyum sağlamak amacıyla 2012 yılına dek birden çok değişikliğe uğramış ve 2012 yılında da halkın ihtiyaçlarına uyum sağlamak ve uluslararası güncel mevzuatı yakalamak adına kanunda esaslı değişiklikler meydana getirilmiştir. Ancak yapılan değişikliklere rağmen kanundaki bazı kurumlar toplumun ihtiyaçlarını karşılamada eksik kalmıştır. Bunlardan biri olan ve makalenin konusunu oluşturan borçlunun rızaen satış hakkı da bu ihtiyaçları karşılamak amacıyla hukukumuza eklenmiştir. Rızaen satış öncesinde takip hukukunda yer alan cebri satış kurumu gerek yavaş işlemesi gerekse malın bedelinin rayiç piyasa değerinde satılamaması gibi nedenlerle tarafların haklarını hakkaniyet ilkesine uygun olarak tesis etmede eksik kalmış ve bu nedenle kanunun değiştirilmesi ve yenilenmesi gündeme getirilmiştir. Bunun sonucunda rızaen satış hakkı; kapsamı, süresi ve usulü düzenlenerek 24 Kasım 2021 tarihli ve 31669 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak Türk Hukukunda yerini almıştır.
Bu makalede de, hukukumuza yeni giren borçlunun rızaen satış hakkı, İcra İflas Kanunu m.111/a maddesi etrafında incelenecektir.
Borcun süresi içinde ve rızaen ödenmediği hallerde, devlet tarafından cebri icra organları aracılığı ile borçlunun malının satılması ve bunun sonucunda borcun ödenmesi prensibinin temelini “Lex Comissoria yasağı” oluşturmaktadır. Bu ilke uyarınca, alacaklı, borçlunun malvarlığını cebir yoluyla sattırır ve satış sonrasında elde edilen bedelden alacağı ölçüsündeki miktarı alarak alacağına kavuşmuş olur.
Lex Commissioria yasağı öncesinde alacaklılar, borçlunun borcu ödememesi halinde borçlunun şahsı üzerinde cebir kullanmayı kendilerine hak görmekteydiler. Sonrasında bu durum nitelik değiştirerek borçlunun bizzat kendisinin, borcuna karşılık olarak Tibet Nehrinin karşı kıyısına götürülüp satılması halinde borcun ifa edileceği kabul edilmişti. Zamanla toplumca kabul görmediği anlaşılan bu usul, insan haklarının gelişmesi sonucunda terk edilmiş ve borçlunun bizatihi kendisinin satılması yerine alacaklının doğrudan borçlunun mallarına el koyarak alacağına kavuşabilmesi yolu benimsenmiştir. Ancak alacaklının keyfiyetine karşı borçluyu mağdur duruma sokan bu durum, modern insan haklarına ulaşmamız ile yasaklanmış ve neredeyse tüm ülkelerin mevzuatlarda yer alan Lex Commissoria yasağının temelleri atılmıştır.
Günümüzde hukuk devleti ilkesi gereği, kişilerin kendiliğinden hak almasının (ihkak-ı hak) istisnai durumlar haricinde yasaklanmış olması nedeniyle haklarının devlet aracılığıyla korunması ve kazanılmasını kanuna dayanarak talep etme hakları bulunmaktadır. İcra Hukuku ise hakların yerine getirilmesinde önemli bir role sahip olup kişilerin maddi hukuktan kaynaklanan bu taleplerinin devlet yetkisi ile fiilen yerine getirilmesini sağlayacak niteliğe sahip olması nedeniyle yeniliğe açık, dinamik bir hukuk dalıdır. Bu sebeple bizim de icra hukukumuzda yer aldığı şekliyle devletin cebri icra organları aracılığıyla ve icra kanunundaki sistematiğe uygun olarak malların cebren satması ve alacaklının alacağını bu şekilde karşılaması mümkün kılınmıştır.
İcra (Takip) hukukunda devlet, alacaklının hakkı olanı borçludan alabilecek yetkiye sahip olması sebebiyle cebr-i icra alanı güvenilirlik, istikrar ve öngörülebilirlik kavramlarının hukukta vuku bulabilmesi için sıkı sıkıya devlet tarafından düzenlenmiştir ve olabildiğince keyfiyet doğurabilecek alanlara sebebiyet verme ihtimali bulunan durumlar kısıtlanmıştır. İşbu sebeple Yargıtay tarafından geliştirilen içtihatlar ve doktrinde yer bulan temel görüşlerle “Takibin icra organlarınca yürütülmesi ilkesi, Kanunilik ilkesi, Cebri icra yollarının sınırlı ve belirli olması ilkesi, Cebri icra tedbirlerinin sınırlı ve belirli olması ilkesi ve Şekle sıkı bağlılık ilkesi” gibi ilkeler cebri icra hukukunun tümüne yayılmış ve genel olarak bu çerçevede kanunun gelişimi sağlanmıştır.
Hal böyle iken, neredeyse kanunun yapılış tarihi olan 1932’den beri Türk Hukukunda geçerli tek sistem niteliğini haiz olan cebri satış usulüne göre borçluya tanınan yetkinin asgari düzeyde olup alacaklının rızasına tabi tutulmasına karşın, güncel değişikliklerle mevzuatta yer bulan “Rızaen satış usulü"nün hukukumuza girmesi ile bu süreç yeni bir boyut kazanmıştır.
Rızaen satış öncesinde geçerli olan cebri satış usulü -Türk Dil Kurumunda “zor,zorlayış” anlamı taşıyan cebir kelimesinden de belli olacağı üzere- satış işlemlerinin devlet veya gerekli koşulları haiz ise alacaklı eliyle, cebir kullanma suretiyle satış işlemlerinin yerine getirilmesini ifade etmektedir. Buna göre alacaklı, devletin zorunlu tuttuğu prosedürleri karşılaması halinde devletin zor kullanma yetkisini arkasına alarak alacağına kavuşabilecektir.
Rızaen satış yetkisi, yapılan kanun değişikliği ile birlikte İİK’nın taksitle ödeme başlıklı 111. Maddesine ek olarak eklenen 111/a maddesiyle birlikte Türk Hukukuna girmiş ve 30/11/2021 tarihinden itibaren uygulamaya geçmiştir.
A- İlgili kanun maddesinin ilk kısmı “Borçlu, kıymet takdirinin tebliğinden itibaren yedi gün içinde haczedilen malının rızaen satışı için kendisine yetki verilmesini talep edebilir. Kıymet takdiri yapılmadığı durumlarda borçlu da kıymet takdiri yapılmasını isteyebilir. İcra müdürü, kıymet takdirinin kesinleşmesinden sonra cebrî satış işlemlerini durdurarak borçluya on beş günlük süre verir. Borçluya verilen sürenin başlangıcından üçüncü fıkra uyarınca verilen icra mahkemesinin kararına kadar geçen sürede alacaklı bakımından satış isteme süresi işlemez.” şeklinde düzenlenmiştir.
Kanun maddesinden de anlaşılacağı üzere icra takibinde borçlu taraf, kıymet takdirinin kendisine tebliğinden itibaren yedi gün içerisinde haciz konulmuş olan malın rızaen satışını yapabilmek için kendisine yetki verilmesini talep edebilir. İşbu salt talep sonucunda, kesinleşen kıymet takdirinden sonra icra müdürü, satış işlemlerini durdurarak borçluya mahcuz malın satışı için on beş günlük süre öngörür. İcra müdürü tarafından verilen süre alacaklının inisiyatifinde olmadığından dolayı alacaklı aleyhine süre işlemesini önleyebilmek adına rızaen satış süreci boyunca alacaklının satış isteme süresi durmuş kabul edilecektir.
B- İlgili maddenin 2. Fıkrasında: “Rızai satışta bedel, malın muhammen kıymetinin yüzde doksanına karşılık gelen miktarı ile o malla güvence altına alınan ve satış isteyenin alacağına rüçhanı olan alacakların toplamından hangisi fazla ise bu miktarı ve ayrıca bu miktara ilave olarak bu aşamaya kadar bu mahcuz için yapılan takip masrafları toplamından az olamaz.” Hükmünü içermektedir.
İlgili düzenlemeyle birlikte borçlunun rızaen satışa başvurması halinde satış işleminin geçerli olabilmesi, mahcuz malın satışı için kanun koyucu tarafından belirlenen asgari oranın karşılanması ile mümkün olacaktır. Kanun değişikliğinden önceki şartlarla yapılan mukayeseye göre, kanun koyucu cebri icrada geçerli usul olan malın muhammen bedelinin %50’si ve Satış ve Paylaştırma giderlerinin karşılanması çizgisinden ayrılarak rızaen satışta, satış bedelinin satış ve paylaştırma masrafları haricinde malın muhammen bedelinin %90’ının karşılanması şartı aranmaktadır ve fakat o malla güvence altına alınan ve satış isteyenin alacağına rüçhanı olan alacaklar malın muhammen bedelinin %90’ından fazla ise aşan kısmın ve o aşamaya kadar yapılan takip masraflarının esas alınarak bedelin karşılanması gerekecektir.
C- Maddenin 3. Fıkrasında ise: “Borçluyla anlaşan alıcının belirlenen bedeli birinci fıkra uyarınca borçluya verilen on beş günlük süre içinde dosyaya ödemesi hâlinde icra müdürü, gerekli bilgi ve belgeleri temin ettikten sonra yukarıda belirtilen şartların bulunduğunu tespit ederse satışın onayı ile malın devir ve teslim işlemlerinin yapılmasına karar verilmesi için dosyayı derhâl icra mahkemesine gönderir. Mahkeme, en geç on gün içinde yapacağı inceleme sonucunda dosya üzerinden talebin kabulüne veya reddine kesin olarak karar verir. Kabul kararıyla malın mülkiyeti alıcıya geçer ve tüm hacizler kaldırılarak devir ve teslim işlemleri gerçekleştirilir. Ret kararı verilmesi hâlinde yatırdığı bedel alıcıya iade edilir.” şeklinde düzenlemeye yer verilmiştir.
Buna göre icra müdürü tarafından mal üzerinde kıymet takdiri yapıldıktan sonraki 7 günlük sürede icra dairesinden satış yetkisinin kendisine verilmesini talep eden borçluya, kıymet takdirinin kesinleşmesinden itibaren 15 gün içinde satış bedelinin getirilmesi için süre verilir. Eğer öngörülen süreçte borçlu malın kıymet takdirinde kesinleşen bedelinin %90’ı ve giderleri icra dairesi kasasına getirirse icra müdürü tarafından değerlendirme yapılarak gerekli şartların karşılanması halinde bir rapor hazırlanır ve satış onayı için bu rapor derhal icra mahkemesine gönderilir. Satışın geçerliliği hakkındaki karar mahkeme tarafından takdir edilir.
Bu düzenlemeyle birlikte kanun koyucu tarafından, icra müdürü aracılığıyla yürütülen rızaen satış sürecinin icra müdürlüğünden ayrılarak icra mahkemesine yetki verildiği anlaşılmaktadır. Şöyle ki, kanun değişikliğinden önceki süreçte takip talebinden satış zamanına kadar yapılan işlemler icra müdürlüğü tarafından yürütülmekteyken bu düzenlemeyle birlikte görülecek ki, satış işleminin geçerli olup olmaması icra mahkemesinin on günlük süre içinde dosya üzerinden yapacağı inceleme sonucu vereceği kararına bağlıdır ve satışın geçerliliğini icra mahkemesinin verceği KESİN NİTELİKTEKİ KARAR belirlemiş olacaktır. İcra mahkemesinin on günlük süre içerisinde yapacağı ve kesin karar niteliği doğuracak incelemesi neticesinde ya KABUL kararı verilerek satış gerçekleşerek malın mülkiyetini alıcıya geçirmek amacıyla devir ve teslim işlemleri yapılacak ya da RET kararı verilerek rızaen satışla birlikte icra dairesine yatırılmış olan bedel alıcıya iade edilecektir. Ancak tekrar önemle belirtilmesi gerekir ki icra mahkemesinin verdiği kesin karara kadar satışa ilişkin süre alacaklı açısından işlemeyecektir.
Maddenin 4. Ve 5. Fıkrasında rızaen satış kavramının yeniliğine binaen uygulamada fikir oluşturabilmek adına “Bu madde uyarınca yapılacak satışlar hakkında niteliğine uygun düştüğü ölçüde bu Kanunun diğer hükümleri uygulanır. Bu maddenin uygulanmasına ilişkin usul ve esaslar, Adalet Bakanlığınca yürürlüğe konulan yönetmelikle belirlenir.” Şeklinde hükümlere yer verilmiştir.
1- Hızlılık: Bilindiği üzere rızaen satıştan önce, kıymet takdirinden itibaren gerek 3. Kişi alacaklılara rüçhan haklarını ileri sürmeleri için gerekse 3. Kişilere cebr-i satışın tebliği için süre verilerek takip süreci lüzumsuz şekilde uzatılmakta ve alacaklının alacağına kısa zamanda ulaşması engellenmekteydi. Ancak kanun değişikliği ile gelen rızaen satış imkanıyla birlikte rızaen satışın gerçekleşmesi halinde hem harcanan emek ve zaman bakımından takip ekonomisi ilkesine uygun bir süreç yürütülecek hem de alacaklı bakımından daha kısa sürede malın piyasa bedeline uygun olarak borcun tahsili yapılmış olacaktır.
2- Masraf: Cebr-i satış yolunda, alacaklı satış gerçekleşse de gerçekleşmese de hacizli malın satışı için fazla miktarda parayı güvence altına almak ve mahcuz malları depo etmek zorunda kalmaktaydı. Satılıp satılmayacağı dahi muğlak olan malların muhafaza edilmesinden dolayı eklenen muhafaza giderlerinin karşılanması taraflar için uygulamada büyük sıkıntılar doğurmakta ve mağduriyet yaşatmaktaydı. Bu durum, icra hukukunun köşe taşlarından olan ve takibin olabildiğince masrafsız ve hızlı olması amacını taşıyan takip ekonomisi ilkesinin zedelenmesine sebep olmaktaydı. Ancak kanunumuza yeni eklenen rızaen satış hakkıyla birlikte satış prosedürleri, devlet tarafından değil, doğrudan borçlu eliyle gerçekleştirilecek ve satış ve paylaştırma prosedürleri için ek mesai ve para harcanması söz konusu olmayacaktır. Tabii ki, borçlunun inisiyatifinde olmak üzere rızaen satışta borçlunun hacizli malın reklamını yapmasına, ilanlarla duyurmasına hiçbir engel de bulunmamaktadır.
3- Bedel: İcra İflas Kanununda düzenlenen cebri satış yoluyla hacizli malın satış ve paylaştırma giderleri ile birlikte muhammen bedelinin %50’sinin karşılanması için açık artırma yolunun kullanılması ve açık artırmaya katılan taraflarca belirlenen en yüksek pay verilmesi halinde satışın gerçekleşeceği düzenlenmiştir. Haliyle uygulamada, hem alacaklının hem de borçlunun mağduriyetine yol açan bu durum nedeniyle alacaklının alacağının bedeli hacizli maldan daha fazla ise hacizli malın alacağı karşılama oranı düşeceğinden alacaklı alacağına kısa yoldan ulaşamama sorunu yaşamaktaydı. Bununla birlikte borçlu da hacizli malın muhammen bedelinin %50’sine satılması halinde hem mülkiyetini devrettiği malı ikame edebilmesi imkanına ket vurulmuş olup hem de mahcuz malın neredeyse rayiçlerinin yarı fiyatına satılmış olması nedeniyle borçlunun borcunu kapatabilmesi için daha fazla malından feragat etmesi gerekmekteydi.. Ancak rızaen satışın gerçekleşmesi usulünde, yalnızca hacizli malın muhammen bedelinin %90’ının karşılanması şartı ile satış mümkün olacağından dolayı borçlu malın bedelini gerçek piyasa değerinde satabilme imkanına sahip olacaktır. Haliyle hem alacaklı alacağını daha hızlı ve kolay yoldan tahsil ettiği nedeniyle tatmin olacak hem de borçlunun borcu malın değeriyle neredeyse eş değer şekilde ödenmiş olacaktır. Bundan sebepledir ki rızaen satış usulünde borçlunun bu hakkı kazanabilmesi, sonucu zaten kendi lehine olacak alacaklının rızasına tabi tutulmamıştır.
İcra İflas Kanunu değişikliğiyle Türk Hukukunda yer bulan borçlunun rızaen satış yetkisi, her iki taraf için de uygulamada önemli derecede kolaylık sağlamaktadır. İcra hukukunda, taraflar arasındaki menfaat dengesinin bozulmadan alacaklının alacağına hızlı ve basit bir şekilde ulaşabilmesi amaçlanmakta olduğundan yeni gelen değişiklikle bu amaca daha da yakınlaşılmıştır.
Kuru, Baki. İcra ve İflâs Hukuku El Kitabı. Ankara, Adalet Yayınevi, 201
Akkan, Mine. “İcra ve İflas Kanunu Değişiklikleri Sempozyumu”. Medipol Üniversitesi Sempozyum, 3 Aralık 2021
Yazıcı, Burçin “İcra Takip İşlemi”. TBB Dergisi,Aralık 2022 - C. 12 - S. 2 - s. 1119-1147
Kale, Serdar. İcra ve İflâs Hukukunda Online Satış. Erişim Tarihi: Mayıs 26, 2022 https:// blog.lexpera.com.tr/icra-ve-iflâs-hukukunda-online-satis/.
Yayınlarımız, sizlere bilgi ve fayda sağlaması amacı ile tavsiye maksadında hazırlanmıştır. İşbu bilgi notu Türkiye Cumhuriyeti yasal düzenlemeleri esas alınarak takdir edilmiş olup, herhangi bir hukuki kesin geçerlilik içermemektedir.
Saygılarımızla,
Gençel Hukuk Bürosu
Av. Abdullahcan GENÇEL
Tüm hukuki süreçte uzman kadromuz ile yanınızdayız, aklınıza takılan tüm hukuki sorunlar hakkında bizimle iletişime geçebilirsiniz.
FAALİYET ALANLARIMIZ
Mesajınıza en kısa sürede Avukatlarımız tarafından dönüş sağlanacaktır.